16 Eylül 2009

Soğuk

Pencere hafifçe aralandı. Soğuk hava içeriye hücum etti ve odaya bir bıçak gibi saplandı. Hafif bir sis oluştu odada. Hasan ağır harerketlerle yerinden kalktı, uyuşuk adımlarla pencereye doğru yürüdü, pencereyi yavaşça kapatırken hırıltılı bir sesle "Neden açılır bu pencere?" diye söylendi. Yorulmuştu, Hasan. Pencerenin önündeki sofaya uzandı. Odanın tavanında sobada yanan ateşin alevleri dans ediyordu. Bir süre alevleri izledi, alevin oluşturduğu şekilleri birşeylere benzeterek bir hikaye oluşturmaya çalıştı. Sonra gözleri ağırlaştı, göz kapaklarına sanki dünyayı asmışlardı. Sızdı, derin bir uykuya daldı.

Uyandığında üşümüş, soba sönmüş ve pencere aralanmıştı. Yavaşça uzandığı sofadan doğruldu ve sofada bir süre oturdu. Odayı süzdü. Pencereden süzülen sokak lambasının ışığı odayı aydınlatıyordu. Hasan, gerindi ve gözlerini ovuşturdu. Yerinden kaltı ve loş odadan ağır adımlarla çıktı.

Bir süre sonra odaya döndüğünde, kucağında bir kaç tane odun parçası vardı. Halen ılık olan sobanın kapağını eliyle kaldırdı, maşa ile közlerin üstündeki külleri dağıttıp, odunları sobanın içine dizdi, sobanın kapağını kapatı.

Duvarda asılı duran gaz lambasına baktı. Pijamasının cebindeki kibriti çıkarırken lambaya doğru yürüdü. Gaz lambasının cam kavanozu kırılmıştı. Kibriti çaktı ve fitili tutuşturdu. Pencereye doğru yöneldi. Aralanmış pencereyi kaptırken elindeki kibrit kutusunu pencerenin aralığına sıkıştırdı. Perdeleri çekti ve sofaya yeniden uzandı. Yine koskoca bir günü yatağında geçirmişti. Kış her yılkine göre daha sert geçiyordu. Düşünceler içinde yeniden uykuya daldı...