16 Ocak 2007

Irak

Bundan yaklaşık 10 gün önce Saddam idam edildi. Dün sabaha karşı da Saddam'a yakın iki üst düzey yönetici idam edildi. Bu idamları nasıl değerlendirmek gerektiği üstüne biraz eğilelim ve Irak'taki demokratikleştirme sürecini irdeleyelim.

Dünya üzerinde yapılan ihtilal ya da devrimlerden sonra iktidarı ele geçiren grup ya da sınıf bir önceki iktidar sahiplerini genellikle ya idam ederler ya da sürgün ederek ülkelerinden uzaklaştırırlar. Bu sayede bir karşı devrimin önüne geçmeye çalışırlar. Irak'taki durumu birlikte inceleyelim. ABD Irak'ı işgal altında tutuyor. ABD'nin işgali altında bulunan Irak'ta Saddam, kendi doğduğu şehirde ABD askerlerince yakalandı. Yani ABD ile savaşta olan bir ülkenin devlet başkanı savaş esiri olarak ele geçirildi. Daha sonra işgal altındaki bir ülkede sözüm ona demokratik seçimler yapıldı. İktidara ABD'ye yardım ve yataklık eden iki grup geldi. ABD bu gruplardan bir mahkeme düzenlenmesini istediler ve kendi ellerinde bulunan savaş esirlerinin yargılanmasını istedi. Gerektiğinde ABD Irak'lı yöneticilerden mahkeme üyelerinin değiştirilmesini talep etti. Savcının ve yargıcın değiştiği yargılama sürecinde ABD mahkemeyi yakından izleyerek gördüğü aksaklıkları dile getirmekten çekinmedi. Mahkeme kararını açıkladı: İdam. ABD, savaş esirlerinin öldürüleceğini bile bile Irak'lılara teslim etti. Saddam ve ona yakın yöneticileri. Halen sürmekte olan davaları bulunmasına rağmen ve Saddam'ın diğer davalarla ilgili yapacağı açıklamaların önüne geçmek için idam edildiler. Ki diğer davalar daha üst bir soruna işaret ediyordu. Irak'ın kuzeyinde kullanılan kimyasal silahların nereden temin edildiği, bu kimyasal silahların Irak hükümetine hangi amaçla tahsis edildiği gibi sorular artık ikinci şahıslar tarafından açıklanmayı bekliyor. Bu durum Irak'ı düze çıkaracak mı yoksa Irak tar-u mar mı olacak onu hep birlikte göreceğiz.

Gelelim ABD'nin Irak işgaline hangi amaçla başlayıp hangi amaçla yoluna devam ettiğine ve hangi yönde ilerlediğine. ABD Irak'ı demokratikleştirmek için değil silahsızlandırmak amacıyla yola çıktı. Aslında Irak'ta hangi silahların var olduğunu da kendi şirketlerine ait faturaları kontrol ederek de bulabilecek olan ABD yönetimi dünyayı kandırdı. Irak'ta çok miktarda kimyasal silah olduğunu öne sürdü. Hatta o kadar ileriye gitti ki silahların bulunduğu depoların bile fotoğraflarını çektiğini öne sürdü. Birleşmiş Milletler genel kurulundan onay çıkarmak istedi. Ancak istediğini alamadı. Buna rağmen bu operasyona İngiltere ile birlikte girişti. Daha savaş başlamadan Irak petrolleri ile ilgili ihaleler yapıldı. ABD ve İngiltere teröristlerin eline geçmeden silahları yok etmek amacıyla Irak'a girdi. Kısa sürede Bağdat'a kadar ulaşan ABD kuvvetleri, Irak yönetimine el koydu. Ancak henüz kimyasal silah izine rastlanmamıştı. Amerika yavaş yavaş asıl işgal nedenini Irak'ı silahsızlandırmaktan, Irak'ı demokratikleştirmeğe doğru değiştirmeye başladı. Şu an herkes bu savaşın Irak'ı demokratikleştirme savaşı olduğunu hatırlıyor ve bunu konuşuyor. Burada başka bir noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor. Serbest piyasa ekonomisi ve küresel sermaye herhangi bir ulusal toprak içerisinde kendisine karışabilecek bir iktidar istemez. Irak petrolleri ile ilgili daha savaştan önce yapılan ihalelerde bu savaşın asıl amacının Irak'ı sömürgeleştirmek olduğunu hemen çıkarmamızı sağlar.

Burada bir parantez açalım ve Pontecorvo üstadın yönettiği Queimada filmini değerlendirelim. Film kolonizasyon döneminde Atlas Okyanusu'nun Latin Amerika bölümüne yakın bir adada geçmektedir. Antil adalarında şeker kamışı en önemli üretim metasıdır. Adada halen kölelik düzeni süregelmektedir ve yönetim İspanyolların elindedir. İngiltere dünya şeker kamışı piyasasındaki gücünü arttırmak için bu adayı İspanyol etkisinden uzaklaştırıp kendi yakın çevresine çekmek istemektedir. Bu nedenle bu adaya bir ajan(Sir William Walker) gönderir. Bu ada içerisindeki gruplarla teker teker ilgilenen Walker'a zaferi bir köle lideri olan Jose Dolores getirir. Ancak Dolores zaman içinde kendi dünya görüşünü şekillendirerek güçlendirir ve Walker'ın vaat ettiği dünya düzenine karşı kendi ülkesinde bir savaşa girişir. Bu savaşta Dolores kaybeder ve öldürülür. Onu yakalayan ve ada yetkililerine teslim eden kişi Sir William Walker'ın kendisidir. Walker mahkemeye müdahale eder. Dolores'in asılmamasını ister. Asıldığı takdirde onun Antil adalarında bir kahraman olacağını ve binlerce yıl Antil halkının onun türküsünü söyleyeceğini dile getirir. Ancak Dolores idam edilir. Adadan ayrılmak üzere olan Walker bir köle tarafından bıçaklanarak öldürülür.

Bu film Irak'ta yaşananların başka topraklarda senaryolaştırılmış bir versiyonu olarak görülebilir. Bu filmdeki bir replik ise Irak'ın demokratikleştirilmesine bir cevap gibidir. Jose Dolores ile Walker arasındaki bir tartışmada Dolores şunu söyler: "Eğer burada sahip olduğumuz uygarlıksa... "Beyazlara ait uygarlıksa, biz uygar olmamayı tercih ediyoruz, çünkü gidilecek yerin neresi olduğunu bilirken oraya nasıl gidileceğini bilmemek, gidilecek yeri bilmeden oraya nasıl gidileceğini bilmekten daha iyidir.(If what we have here is civilization... civilization of white men, then we are better off uncivilized, because, it is better to know where to go and not know how, than it is to know how to go and not know where)."

Filmden tekrar Irak'a dönersek, Irak bugün ABD ve İngiltere tarafından demokratikleştiriliyor. Bu ancak Iraklıların yapabileceği bir şeydir. ABD ya da İngiltere ne yaparsa yapsın Irak onlar istedi diye demokratik bir ülke olmayacaktır. Ayrıca Irak bugün itibariyle yeterince demokratik bir ülke olup çıktı. Herkesin birbirini öldürme veya yaşatma özgürlüğü bulunuyor. Bundan daha demokratik bir rejim olabilir mi? Yani ABD ve İngiltere’nin Irak demokrasisinden öğreneceği çok şey var.

Ulusal sermaye savaşlarının son hızla devam ettiği ve edeceği, Güneş sisteminin üzerinde yaşam olduğu kesin olarak bilinen bu gezegene hoş geldiniz...

1 yorum:

  1. bence bu işgal sebeplerine Amerikanın (silah) sanayisini ve dolayısıyla ekonomisini canlandırmak da eklenebilir.
    ama ben başka bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum. takip ettiysen gecen haftalarda Mit ve ertesinde başbakan (Kuzey)Iraktaki sürece seyirci kalınmayacak tadında açıklamalar yaptı. bi sonraki hafta bush işgale devam planını açılarken/savunurken, Türkiyenin müdahale etme olasılığından bahsediyordu. Bence Türkiyenin müdahale etme gibi bi durumu söz konusu bile olamaz, ama bu tür söylemler hem bizim hem de amerikanın iç siyasetini/iktidardakileri güçlendirmeye yönelik abuk subuk çıkışlar. ve Türkiye önündeki yazıyı okuyan bi spikerden başka bi şey değil.

    YanıtlaSil